Haylayt ekstra - Ya bu işler ne - III
💻 Medyanın mevcut durumu, önündeki irili ufaklı fırsatlar, yakın gelecek öngörüleri vs. vs.
Selam. Hatırlatma yapmak gerekirse; yoğun kişisel yorum içeren sayıları “Ya bu işler ne” başlığı altında topluyorduk. Marka tarafı ve ajans tarafından sonra serinin üçüncü ve son ayağı medya tarafı.
“Aneliz şelalen hiç ilgimi çekmiyor” diyen olursa da geçen hafta yayınlanan çılgın 2023 derlemesine göz atabilir.
Onu da beğenmeyip “geçmiş geçmişte kaldı, sen bana 2024'e dair bir sır ver” diyenlere de yıl boyunca düğün salonlarında en çok çalınacak şarkıyı şimdiden bildirmek gibi dev bir hizmetim olacak. Özellikle yeni evlileri hedefleyen ve düğün paketi satan mobilya markası yöneticileri eqlesin.
Videodaki ortamı kafaya takmayın, ilk düğünde daha kapsayıcı bir hal alacaktır 👫
Medyadaki mevcut durumu özetleyerek başlayalım. (Güvencesiz iş yaşamı, enflasyon, sansür - otosansür gibi dev sorunları tekrar konuşmaya gerek yok. Konuşmakla hallolacak şeyler değil zaten.)
Basında amiral gemisi eksikliği
Eskiden Hürriyet için kullanılan amiral gemisi tabiri vardı. Doğruları yanlışları tartışılır elbette ama hep yeniyi arayan ve dünyayı takip eden bir yapıdaydı. Tabiri caizse Ar-Ge'ye iyi yatırım yapardı vs. Şu anda bıraktığı o büyük boşluğu Oksijen doldurmaya çabalıyor. Ne kadar başarılı olabilir bilmiyorum zira boşluk gerçekten çok büyük.
Yaratılan iklimin etkisiyle gazetelerin ve haber dairelerinin sağa sola kaçışması doğal olarak merkezin boş kalmasına sebep oldu. Merkez medya kavramının rafa kalkmasının da medyanın ‘kendine yatırım yapma becerisinin’ yok oluşunda etkisi büyük elbette. Bir tarafın para derdi yok, diğer tarafın parayla derdi yok, üçüncü taraf mevcut fonlarla mutlu derken kimsenin yeni gelir modellerini zorlama niyeti yok gibi görünüyor.
Dünya basınının amiral gemisi The New York Times ise gün geçtikçe gerideki gemilerle arasındaki mesafeyi iyice açıyor. Biliyorsunuz kendisi bugünlerde içeriklerini emmikleyerek gelişen yapay zeka uygulamalarına savaş açmakla ve dünya basınına bu konuda yol göstermekle meşgul.
Ölmeyen televizyon ve olmayan dijital platform
Anlı şanlı medya raporları televizyonu kaç kere öldürdü hatırlamıyorum ama beyaz cama hiçbir şey olduğu yok 🤷♀️ Senelerce aynı tezgahta aynı ekmeği satan fırıncılar gibi dimdik ayakta. Karşısında nice havalı kruvasancı, bakery, coffee and more açılıp kapandı, fırına bir şey olmadı. Zira ekmek toplumun temel ihtiyacı ve sarsılmaz alışkanlığı. Kruvasan öyle değil.
Arkasına aldığı rüzgarı azalan dijital platformlar ise birer birer reklamlı üyelik modeli sunma kararı aldı. Orijinal yapımlar da kendi klişelerini yaratıp sıradanlaşmaya başlayınca platformların büyüsü bozuldu. Sonuç olarak geçen haftaya kadar hemen herkes Master Chef konuşuyordu, önümüzdeki haftadan itibaren de Survivor konuşacak.
Yeni gibi ama eski gibi de medya
Eski gazetecilerin yeni medya iddiasıyla ortaya çıkmasına alışkınız. Hepsinin başarılı olmasını dilesem de 20 yıl önceyi bugüne taşıma çabasının pek de karşılık bulamayacağı ortada. Elbette gazeteciliğin temelleri değişmez ama yeni medya iddiası yeni bir şeyler sunma sorumluluğunu da beraberinde getirir. “15 yıl öncesinin meşhur köşe yazarlarını bir de akıllı telefondan okuyun, ehe 🤓” diyerek krediyi tüketmenin pek anlamı yok.
Geride bıraktığımız yılda önümüze en çok düşen haber sitesi olan 10haber'in köşe yazarı kadrosuna hızlıca göz gezdirince Ertuğrul Özkök ve Serdar Turgut'la karşılaşıyorsunuz mesela. Mecranın imtiyaz sahibi de gayet iyi tanıdığınız Kabataş-Watcher 🧤
Yeni medya kavramı “Aslında gazete basmak istiyorduk ama arkamızda holding olmadığı için siteyle idare ediyoruz” gibi bir şey olmasa gerek.
Yeni wonderkid ihtiyacı
Geçtiğimiz on yıla bakınca, yeni sayılabilecek yollar açarak medyaya heyecan getiren birkaç mecra görüyoruz; Socrates, XoXo, OT, Medyascope, BluTV, 140journos, Aposto, Oksijen vs. Bunların en yenisi üç yaşını doldurmuş durumda. Yani üç yıldır ekstra bir şey yok, açılan ekstra bir yol yok.
Wiser yatırım aldıktan sonra neler yapacak bakalım. Ona göre bir değerlendirme yapabiliriz.
Podcast ve newsletter kardeşler
Sabah erken kalkanın podcast kaydettiği, gece geç yatanın newsletter yayınladığı ilginç bir dönemden geçtik. Fakat her iki format da tabiatları gereği genişleyip büyük ekonomiler yaratacak yapıda değildi. Hareket alanları ve dolayısıyla reklam - gelir imkanları çok kısıtlıydı. Bu da büyük çoğunluğunun kurumlaşamadan bireysel meşgale düzeyinde kalmasına yol açtı.
Aposto bu doğal sınırları bir nevi bülten dağıtım merkezi rolüne bürünerek genişletme yoluna gitti.
Bir dönem onun rakibi olarak gösterilen Kapsül ise dışarıdan bakıldığında hâlâ gelecek vadeden Genç Semih. Demek oluyor ki Türkiye'de iki büyük newsletter oluşumunu döndürecek bir reklam hacmi henüz oluşmadı. (Ücretli üyeliğin bahis konusu bile olamadığı bir ülkede olduğumuz için sadece reklama vurgu yaptım.)
Podcast cephesinde ise irili ufaklı yayıncı ağları o taraftaki nakit akışını sağlamaya ve elbette kontrol etmeye çalıştı. Yatırım alanlar yapılar da oldu ama yayıncı gelirleri çoğunlukla atılan taşın ürkütülen kuşa değmediği seviyelerde kaldı.
Yeri gelmişken, TürkçePodcast.com oradaki toz bulutunu aralayabilecek bir girişimdi ama hak ettiği ilgiyi görmedi.
Podcast ve newsletter'ın yarattığı bir problem daha var: Yayıncıların buraları birincil işleri haline getirmemeleri ve dolayısıyla gelir beklentisi olmadan ve/veya ekonomi yaratmadan yollarına devam etmeleri.
Bu neden problem? En basitinden, Haylayt'ı bunca sene gelir gözetmeksizin devam ettirmem, pek tabii bu alanda kazanç sağlayabilecek başka bültenlerin önünü kesmiş olabilir. Kâra odaklanmadan kalem oynatan herkes –hepimiz– mevcut veya henüz doğmamış küçük medya işletmelerine darbe vurmuş oluyor. (Milyonlarca liralık reklam bütçesi yöneten CMO'lara, marka yöneticilerine, irili ufaklı medya satınalma ağalarına ücretsiz ve de reklamsız pazarlama içeriği sunmanın sevabı kadar günahı da olduğunu –kendime de– hatırlatmak isterim.)
Medyanın bitmek bilmeyen dağıtım belası
Dün okura ulaşabilmek adına dağıtım tekellerine yüklü komisyonlar ödüyorduk, bugün de internet tekellerine ödüyoruz. Elimizde bin kilometre ötedeki ilçeye ulaştırılması gereken fiziki bir ürün yok ama gönlünü hoş tutmamız gereken algoritmalar var.
Maalesef şimdilik bu zinciri kırmanın garantili bir yolu yok. İçerik siteleri önce sosyal ağlardan çıkan link trafiğine bağımlı hale geldi, sonra da link eklenen paylaşımların o ağlarda geri plana itildiği gerçeğiyle yüzleşti. Şu anda temel hedef ana sayfayı yeniden kıymetli hale getirerek okuru direkt ana sayfaya çekmek. Bu da işte çok büyük bir ‘challenge’. Ayağına gelmesine alıştığı overlokçunun dükkanına giden hatta o dükkanın yerini bilen mahalleli var mıdır?
Dergilerin etkinlik düzenleme mecburiyeti
Türkiye bankacılık konusunda dünyanın çok ilerisinde derler ya, dergiciliğimiz de etkinlik düzenleme konusunda muadillerinden çok daha ileride. Ne de olsa geçim derdine onlardan çok önce düştük. Ücretli online aboneliğin mevzu bahis olamadığı, dergi fiyatının kargoya ödenen ücreti karşılayamadığı ve reklamverenin “Biz dergi reklamlarını pazarlama planından çıkardık ama CEO'muzla dört sayfalık röportaj yaparsanız çok seviniriz” demeyi marifet saydığı ortamda ayakta kalmak gerçekten zor.
Haliyle bu mecralar insanca yaşayabilmek adına etkinliklere ve yarışmalara yaslanmak durumunda kaldı.
İpin ucu “Türkiye'nin en iyi bin beş yüz CFO'su” gibi listelere kadar kaçtı ama gerçekten de bunu yapanların hiçbirini suçla(ya)mıyorum. Benzer organizasyonlar sebep değil sonuç.
Uzun soluklu marka işbirlikleri
Kategori sponsorluğu formatı sitelere bir nevi cansuyu oldu. Oggusto, The Magger, Uplifers gibi sitelerde karşılaştığımız bu işbirlikleri aynı zamanda SEO prangasından kurtulmanın da anahtarlarından biri. Sonuçta yüksek trafiğe oynamıyorsanız içeriği Google'a değil okura yönelik hazırlarsınız. İki paragrafta anlatılacak şeyi 15 paragrafa sündürmek zorunda kalmazsınız.
Benzer şeyler YouTube tarafı için de geçerli elbette. Sadece yayınlar için değil markalar için de bulunmaz nimet. Üç tane Fatih Altaylı videosu izleyince Aykraypeks demeyi öğreniyorsunuz mesela. Bu işbirlikleri medya ve pazarlama ikilisinin başına gelen en güzel şeylerden biri.
Aşağıdaki görselin olayla hiç ilgisi yok, seperatör görevi görsün diye koyuyorum.
İyi de önümüzde neler var?
Şu enflasyon ortamında editör masrafı karşılayamayacak yayıncıların yapay zekaya yazdırsak heyecanı normal tabii ama ChatGPT henüz başında editör olmadan içerik üretebilecek bir ‘eleman’ değil. Midjourney ile stok görsel masrafından kurtulmak güzel ama onun da telif sorunu çıkarmayacağının garantisi yok. Üretken yapay zekanın medyaya getirilerini zaten biliyorsunuz, bilmeyenin de Google'a sorması yeterli. Yani olaya hemen editör yerine YZ kullanalım hevesiyle dalmanın alemi yok.
Meşhur Z kuşağının veya sosyal medya doğumluların medyada ağırlığını hissettirme süreci diğer sektörlere göre biraz gecikti diyebiliriz. Bunda gençlerin medyadan heyecan duymamasının da etkisi vardır, araya kurulan bariyerin yüksekliğinin de. Socrates YouTube dünyasında başlayan Atom serisi böyle bir ağırlığın ilk adımlarından biri sayılabilir. 1998 doğumlu Arhan Ata Pilavoğlu tarafından hazırlanıp sunulan program dinamik kurgusuyla dikkat çekiyor. Caps gençliği için epeyce tanıdık olan format henüz biraz çiğ ama şimdiden birçok yönetici “bizde de birisi böyle bir şey hazırlasın” talimatı vermiştir.
Gençler dedik ama geçkinler de Gülse Birsel - GAG efsanesinden antrenmanlı zaten böyle şeylere.
Akla gelebilecek her alandaki yaşlı hatta zombi sitelerin yeni ve bugünün içerik alışkanlıklarına uygun versiyonlarına yani rakiplerine ihtiyaç var. Şu devirde mobil uyumlu olmayan, en az Zincirlikuyu metrobüs durağı kadar kaos barındıran içerik sitelerinin alternatifsizlikten yüksek trafik aldığı gerçeğini unutmayalım.
Önümüzde duran Swipeline örneğine bakmak yeterli aslında. Girişimcilik yerine başka dikeyleri koyun. Aynı ciddiyet ve ustalıkta olmak kaydıyla tabii.
Aynı şekilde farklı dikeylere ve dar alanlara odaklanmış kürasyonlara ihtiyaç var. Hatta her sektörün yöneticileri için düzenli yönetici özetleri büyük ihtiyaç. İyice kişiselleştirilmiş versiyonları da bu ihtiyaç dahilinde. Bunun için elimizdeki yegane kanal da newsletter gibi görünüyor. (Bu yakışıklı da kim? Aa ben mişim.)
Kim yapıyorsa da sağlam ücret mukabilinde, ciddi bir iş modeli olarak yapsın tabii ki. Makam şoförü olan, ikonik kareli atkılardan takan insanlar bunlar 🏒
Tam bu noktada, dünyada zaten var olan ve son dönemde ivme yakalayan business ghostwriting modelinin memleketimizde de önemli bir ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Konuşma, görüş, LinkedIn paylaşımı filan için kurumsal iletişim müdürünü darlayan patron ve CEO'lara paket hizmeti veren yapılar iyi yatırım da alabilir. (Ya da alamaz, sonuçta bunlar hep farazi cümleler.)
Morning Brew kurucularından Alex Lieberman'ın taze girişimi storyarb konu hakkında fikir verebilir.
Kişiye özel olmadı da genel oldu, o da olumlu. En büyük ihtiyaçlardan ve pek tabii fırsatlardan biri yeni ekonomi yayını. Mevcut ekonomi dergilerini / sitelerini düşünün, oradaki röportajları ve kelleleri düşünün ve bir de o insanların teknoloji odaklı yeni muadillerini düşünün. ‘İnternetçi çocuklar’ rolünden çoktan sıyrılmış, eski yapılara kafa tutan ve gençler üzerinde etki yaratan patron / yönetici kesiminin ve onların yarattığı ekonominin kendi mecrasına ihtiyacı yok mu? Onlara geleneksel ekonomi yayınlarında eşantiyon niyetine ve genç girişimci kimliğiyle birkaç sayfa yer vermek yeterli değil artık. 40+ yaşında, 5+ yıldır dev sayılabilecek bir fintek şirketi yöneten insanlar da genç internetçi etiketiyle anılmasın artık.
Webrazzi değil bahsettiğim şey, Dünya da değil. Belki Quando ve Pareto birleşimi büyük bir yapı. Bilemedim.
Aynı şekilde ortamlara influencer magazini akıtacak mecralara da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Milyonlarca magazin heveslisi genç ve çocuk Serdar Ortaç'a, Mehmet Ali Erbil'e mahkum olamaz, olmamalı ✊️
Kendisini seküler milliyetçi olarak tanımlayan ve ağırlığı giderek artan kitlenin de kendisini tam olarak bulabileceği kapsamlı bir yayın henüz yok. Aşırı sağ ve seküler milliyetçilik arasındaki çizgiyi aşmamayı başarabilecek, yeni yeni tanımlanan bir alanda at koşturabilecek bir yayından bahsediyorum. (At koşturmak diyerek yaptığım kelime oyununu tebessümle karşılayabilmek buradaki ana kriter olabilir.)
Birkaç kısa madde de verip bitirelim. Yine uzadı gitti bülten.
Yılların İngilizce şart klişesi artık içerik girişimleri için de geçerli.
İçinde blokzincir, merkeziyetsizlik, yeni dünya, kripto para, web3 gibi kelimeler geçen ve medyaya ekonomi sağlayacağını iddia eden cümleler tez zamanda unutulup gitti.
Her yılın başında “Metallica diye bir grup buldum çok iyi” misali, senelerdir hayatımızda olan bir şey yeni bir isimle ve heyecanla önümüze konulur. Bu yılın heyecanlı kavramı da News DJ. Bakalım.
WhatsApp Kanallar özelliği çok büyük fırsatlar barındırıyor gibi ama sonuçta işin içinde Zuckerberg olduğuna göre “Sen istiyor takipçilerinin tamamına ulaşmak, verecek 50 dolar” muhabbeti yakın demektir.
Mobil uygulama kime mutluluk getirmiş ki size getirsin? İyi içeriği olanın bir de mobil uygulama çıkarma hevesi biraz eskide kaldı. Kalsın yani. Kalmalı.
Dergicilik yumuşak karnım olduğu için bu ne kadar inandırıcı gelebilir bilmiyorum ama dergilerin yükselişe geçeceği bir yıl bekliyor bizi. Gerçekten. (Sonra demiş ki hoca, 10 senedir biteceğine inanıyorsun da bir sene yükseleceğine neden inanmıyorsun?)
Durumlar böyle. Normal sayıda görüşmek dileğiyle, esen kalın. İzmir'den sevgiler. 🏝