Pazar servisi -3
Okumalık, izlemelik, dinlemelik içerik önerileri. Hem de tamamen iş dışı konularda 🏝
Selam. Yine sürpriz bir sayı diyebilir miyiz? İlk kez karşılaşanlar için açıklama: Pazar günleri için eskinin tomar tomar gazetelerinin yerini tutma gayretiyle, elle seçilmiş içerikler bunlar. Haftayı özetleme iddiası yok, bağlama oturtma iddiası yok. Öyle, gelişine.
Başlamadan bi’ toplu cevap: Önceki sayı duyurduğumuz Aylık Haylayt Buluşmaları girişimi için sıkça sorulan bir soru var: “Hep pazarlama mı konuşulacak? Öyleyse ben sıkılabilirim.” Aşk olsun, hep pazarlama mı yazıyoruz ki? Yani. Misal 👇
💻 Birleşik Krallık'ta Adalet Bakanlığının cinayet tahmin sistemi olarak adlandırılan bir proje üzerinde çalıştığı ortaya çıktı. Biz de hem konuyu toparladık hem de araya kendi diyeceklerimizi sıkıştırdık. Merak eden olursa Instagram'da.
🔍 Geçtiğimiz haftanın en sevilen ve paylaşılan teknoloji içeriği şüphesiz ki gen düzenleme yoluyla nesli tükenen ‘ulu kurt'un yeniden üretildiği haberiydi.
Henüz görmeyenler için özet: Colossal adlı bir bilim teknoloji girişimi, Game of Thrones'dan bildiğimiz beyaz ‘dire wolf'u on binlerce yıllık kemiklerden elde edilen genleri işleyerek canlandırdığını iddia etmişti. Evet, yavru kurt beyaz ama…
Ama bilim insanları pek ikna olmuşa benzemiyor. MIT Tech Review da konuyu Game of Clones başlığıyla işlemiş. Görüş veren bir profesör, özetle, “bu yolla ulu kurt değil sadece garip görünüşlü bir gri kurt elde edebilirsiniz” demiş mesela.
Ama dünya nüfusunun hatırı sayılır kısmı bu haberi coşkuyla kabul etti mi? Evet. Hatta bu yolla binlerce yıl önce ölmüş tarihi kişiliklerin yeniden doğumunu bekleyenlerin sayısı da az değil 🤷♀️
✍️ Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen SXSW 2025, teknolojinin hızla ilerlediği bir dünyada insan olmanın anlamını yeniden sorgulatan bir festival olarak öne çıktı. (Bu cümle direkt Bigumigu'dan.) Reklam ajansı VML, bu festivalden 5 içgörü çıkarmış. Bigumigu da güzelce özetlemiş.
📲 Z kuşağıyla derdimiz bitmedi gitti. Neredeyse 10 yıldır, hemen her hafta bu kuşağa dair araştırma ve raporlar okuyoruz. Bu kez de karşımızda PR Net'ten bir trend raporu var. Gençler için neyin havalı neyin ezik olduğuna dair birtakım bilgiler… Öyle bi’ göz gezdirmekte fayda olabilir. Sürekli online olmak hiç havalı değilmiş mesela.
“All the cool girls are on Substack” diye de bir cümle geçiyor. Bilemiyorum artık 💅
🫢 The Verge aslında herkesin aklında olan bir şeyi yüksek sesle dillendirmiş: Video görüntülenme sayılarına ne kadar güvenebiliriz? Geçen hafta yayınlanan “Views are lies” başlıklı yazıda, konunun üç muhatabının da –platformlar, içerik üreticileri, reklamcılar– aslında her şeyin farkında olduğuna ama rakamları böyle telaffuz etmenin herkesin işine geldiğine vurgu yapılıyor. Şöyle bir bölüm var:
“... if the video was playing for at least two seconds, and half of the player was in view on your screen, then that counts as a view. All these videos play automatically, so we’re back to the same thing: if it loaded, you viewed it.”
🎶 Türkiye'de dergiciliğin tarihi yazılsa baş köşeye oturtulacak dergilerden biri Roll, bilen bilir. Şubat 1999'da Gökhan Akçura imzasıyla basılan Barış Manço söyleşisini Journo yeniden yayınlamış. İşin daha da ilginci, söyleşinin 1984'te yapılmış olması. Şöyle ilhamlı bir bölüm çekip aldık:
“...Ben baştan kuraldışıyım. Beni gören adam bunu bilerek hazırlıklı geliyor zaten. Dış görünüş önemli bir ayna. Bizim kuraldışı bir insan olduğumuzu zaten 18-20 yıldır biliyor benim izleyicim… Otomatikman yaklaşırken zaten gardını alarak, ‘bu adam bildiğimizin dışında bir şeyler söyleyecek’ düşüncesiyle yaklaşıyorlar. Bu durumda, kentsoylu da olsa, kırsal kesimden de gelse, hiçbir şey değişmiyor. Biz de hakikaten onun beklediğinin haricinde ya da beklediğinin fevkinde bazı şeyler söylüyoruz…”
📰 Dergi demişken oradan devam edelim. NYT Style, “niş moda dergiciliğinin intikamı” başlığıyla 10 tane bağımsız basılı dergi sıralamış. Daha önce defalarca kez söylediğim gibi, bağımsız basılı işler medyanın –gizli– lokomotifidir. Büyükler için laboratuvar işlevi görür ve iyi tarafları kopyalanır 🤗 O nedenle bu listeyi pek sevdim.
“Türkçe mecraları da sıralasak ya” derken çok seneler önce Dünya Halleri için, tam böyle olmasa da, benzer bir içerik yaptığımı hatırladım. Bu arada denk düştü, DH de zaten internet medyamızın gizli lokomotiflerinden biri değil miydi?
🚶♂️Bu kez dergi değil Dergy. Bülent Akkızoğlu imzalı İstanbul'u Yürüyorum serisinden bu kez “İBB Miras” özel içeriği gelmiş. Geçtiğimiz iki haftanın –maalesef– gündemdeki ismi olan Mahir Polat'ın elinin değdiği eserler arasında bir gezinti.
🏝 Fethiye by Diana güneye akma hevesinin hafiften baş gösterdiği şu günlerde ilaç gibi geldi desem yeridir. İlaç gibi gelmesinin nedeni, bağırmayan video ihtiyacından kaynaklanıyor. Yoksa ben zaten İzmir'de yaşadığımdan, çok öyle hasretini çekmiyorum sahil kasabalarının filan. Yanlış anlaşılmasın 🕶
Konu dağıldı. Fethiye'de yaşayan Diana'nın sakin sakin oradaki yaşamı, köylerini vs. anlattığı Instagram hesabı. “Kanalıma hoş geldiniz” yok, ön kameradan çirkin burun delikleri yok, Fethiye mekânlarının aksine kötü müzik yok… Olması gerektiği gibi.
🙄 İnsana durduk yere “her güzel şeyin sonuna yetiştiğini” düşündüren eski tadı kalmadı adamlarını bilirsiniz. Öyle bir haber var elimizde: “Berlin ‘fakir ama seksi’ kent artık ruhunu geride bırakıyor”. Bildik hikâye: Siz geldiniz ama buralar çok değişti, kiralar filan hep uçtu…
“Bize ne Berlin'den” demeyin. Şu bültenin Berlinli abonelerinin sayısı Ankaralılardan fazladır.
🗨 Bu üçüncü Pazar Servisi bülteni. Ve Gözde Attila'dan ikinci alıntı. Hayır olsun. Bu sabah e-posta kutularına düşen bültenine şöyle başlamış:
“Kendi gençliğinize ne tavsiye verirsiniz?” sorusuna vereceğim tek cevap “yardım isteyebilirsin” olurdu. Ben de yardım istemedim, hem de hiç. Her boğulmaya başladığımda tek başıma çırpınarak kıyıya ulaşmaya çalışmak lüzumsuz bir kişisel gururdu benim için. Benim en büyük sebebim “ayıp etmemek”ti. Başkasına ayak bağı olmamak, zamanını çalmamak, onun enerjisinden pay talep etmemek.
Bu yazıda bu maddeye değineceğim. Çünkü konuyu en yanlış anladığımız yer burası. Sizi “yardım istemenin başkasının zamanını haksız yere çalmak ve onu rahatsız etmek” olduğuna dair bakış açınızı 180 derece değiştirmeye davet ediyorum.
Hey! Douglas? bize internetin müzik alanındaki ilk hediyelerinden biriydi. Son yıllarda ‘şöhretinden’ bir şeyler kaybetmiş olsa da sevilir, sayılır. Kendisi Cnbc-e’deki art-e adlı programa konuk olmuş:
🖥 Şimdi Fatih Altaylı'ı seviyor muyuz, sevmiyor muyuz? Senelerdir net cevabını bulamamış bir soru. “YouTube kanalını seviyoruz” diye işin içinden çıkabiliriz aslında. Pazar sohbeti serisinin bugünkü konuğu oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan:
Birkaç liste / derleme:
Nisan ayının en yeni film ve dizi önerileri >> Oksijen
İstanbul'un en yeni kafeleri >> theMagger
İstanbul Film Festivali’nde öne çıkan yapımlar >> ArtDog İstanbul
Cannes Film Festivali'nde yer bulacak filmler >> Altyazı
How to wear Spring/Summer's biggest runway trends >> Lyst
Design Week 2025 recap >> Designboom
All the fashion highlights at Milan Design Week 2025 >> Vogue
How stylish people dress in Milan during Design Week 2025 >>
Yolluk
Bültene cinayetle başladık, öyle bitirelim. (Tövbe, bi’ ürperme geldi.)
2025 yapımı The Residence adlı dizi, uzun bir aranın ardından beni Netflix ile barıştırdı diyebilirim. Zira neredeyse aylardır başladığım hiçbir Netflix yapımının sonunu getirememiştim. (İnsanlık için zerre kıymeti olmayan bir bilgi evet.)
Olay Beyaz Saray'da geçiyor. Avustralya devlet erkanının davetli olduğu bir akşam, sarayın kâhyası üst katta ölü bulunuyor. İntihar olduğu düşünülen olayı çözmek, aynı zamanda kuş gözlemcisi olan dedektif Cordelia Cupp'a düşüyor.
8 bölümlük eğlenceli bir dizi. Kötü yönü ne? Fazla geveze. Kelime sayısı yeni nesil çift ekran alışkanlığımıza pek uygun değil. Öyle kalabalık Zoom toplantısındayken arkadan bi’ bölüm devireyim demelik değil yani.
Alakalı: Kuş gözlemciliği demişken şehir kuşçusu Yaz Güvendi'nin Instagram hesabını da ekleyelim. Bilen biliyor zaten ama ben bu diziyle başlayan ilgim sayesinde yeni gördüm.
Durumlar böyle. Normal sayıda görüşmek dileğiyle, esen kalın.